Binlerce yıl toprağa kök salmış, nice medeniyet görmüş, barışın sembolü olmuş kutsal bir ağaçtan söz ediyoruz, zeytin ağacından. Sadece meyvesiyle değil, gölgesiyle, köküyle, yaprağıyla insanlığın ortak kültür mirasıdır ve Anadolu’nun neresine giderseniz gidin, görünür o.
Ülkemizde son yıllarda çok fazla artan madencilik faaliyetleri, kısmen ekonomik büyümeyi teşvik edebilir ama ormansızlaşmaya, arazi bozulmasına, su ve hava kirliliğine de yol açarak olumsuz sağlık problemleri yaratıyor. Ekosistem sorunlarına neden olup, insan ve hayvan sağlığını tehlikeye sokuyor. Bu uygulama Türkiye’de gittikçe artarak, maden uğruna zeytinler, ormanlar, meralar, yaylalar, tarım alanları, yeraltı suları bozulmaktadır. Uzmanlara göre; giderek daha çok verilmeye başlanan maden ruhsatları, büyük bir kirliliğe yol açıp, ülkemizde de yaşamı geri dönüşü olamayacak bir şekilde bozacaktır. Geleceğin savaşları, su ve gıda üzerine olacak deniyor. O halde büyük bir hata yapılıyor. Huzurumuzun üzerine kara bir gölge düşüyor. Ayrıca büyük bir çelişki de yaşanıyor. Bir taraftan karbon emisyonu azaltılsın istenirken, zaten bu işi yapmaya çalışan sistem yok ediliyor. Anlamak zor, tabii ki ticari kaygılar düşünülmezse.
İklim krizi de, bir taraftan ormanları ve zeytinciliği zaten zorluyor. Kuraklık, ani sıcaklık dalgaları, zamansız yağışlar. Zeytin, her ne kadar dirençli bir ağaç olsa da doğanın bu hoyrat dalgalanmalarına karşı tek başına ayakta kalmakta zorlanıyor. Yine de insan eliyle verilen zarar, iklimin tüm hırçınlığından çok daha ağır. Zeytin yasasında yapılan değişiklikler de var. “Zeytin ağacını yok etmiyoruz, o halde taşırız” diyerek, “taşınması uygundur” şeklinde yapılan düzenleme; madenciliğin önünü kesen her ağacın yok edilmesine veya taşınmasına yol açmaktadır. Küçük ağaçlar belki ama yıllanmış köklü ağaçlar taşınamaz ki. Madencilik yapmak için ağaçlara müdahale edilmesi; telafisi çok zor olacak, büyük bir hatadır. İklim yasası ile de bağdaşmayan ve sağlık açısından büyük zarar oluşturacak bu yasa, bilim temelli olmaktan uzak, iş birliği yaparak ve çok paydaşlı olarak değerlendirilmemiş bir yasadır.
Zeytin sadece bir ağaç değildir. Atmosferdeki sera gazlarının bertaraf edilmesinde çok önemli rolü vardır. Değerli bir besin maddesi, kültür, ekosistem, geçim, yaşam kaynağıdır. Bizden sonra da gelecek kuşakları sağlıklı besleyecek, madencilikten çok fazla gelir sağlayacak bir üretim faaliyetidir. Tüm kutsal metinlerde bu ağaca özel bir yer verilmiştir. Isı, ışık ve besin kaynağı olduğuna dair kapsamlı anlatılar bulunmaktadır.
Bir yanda maden yasaları var, kağıt üzerinde “kamu yararı” diyorlar, ama gerçekte olan şey şu: Birkaç yıllık kâr uğruna binlerce yıllık zeytinlikler, ormanlar gözden çıkarılıyor. Yasa boşluklarıyla, geçici yönetmeliklerle zeytinlikler “engel” gibi gösteriliyor. Oysa kesilen her zeytin ağacı, yok olan bir kültür, çoraklaşan bir toprak, kaybolan bir gelecek demek. Zeytin ağacı, bize sadece zeytin ve zeytinyağı değil, kimliğimizi de veriyor. Onu korumak, sadece bir tarım ürününü korumak değil; bu toprakların hafızasını, yaşam hakkını ve geleceğimizi savunmak demek. Şunu sormak lazım: Bir maden ocağı bittiğinde geriye ne kalır? Terk edilmiş, yarılmış, çorak bir toprak. Ama bir zeytin ağacını koruduğunuzda size ne verir? On yıllarca süren bereket, köylünün geçim kaynağı, iklimin dengesi, toprağın bereketi. Hangisi gerçek kamu yararı?
Kısacası; mesele sadece orman, birkaç ağaç, birkaç dal zeytin değil. Mesele; toprağa, kültüre, suya, insana ve geleceğimize sahip çıkmak, türlerin büyük yok oluşuna engel olmaktır. Bu yüzden çok yüksek sesle söylemek lazım.
Zeytin ağacıma dokunma!!!
Zeytin ağacıma dokunma

Yorum Yazın
Facebook Yorum