Yazıların ses getirmesi değil, konunun bir sonuca varmasını, mutlu sonla bitmesini yeğlerim...
Altınordu’daki gelişmeleri izlememiz; tarihi kulüp, içimizdeki kent sevdası, spor aşkı ve kulübe gönül verenlerin dostluğuna değer vermemizden olsa gerek...
Maçlar başladı. Altınordu ikisi kendi evinde, ilk üç maçından sadece 1 puan alabildi ve 3. hafta sonunda da son sıraya düştü. Bakalım sezon nasıl geçecek?
13 yıl futbolu başarıyla sırtında taşıyan, AŞ yaparak “tek adam” sıfatıyla iddialara göre “Astığı astık, kestiği kestik” olan Seyit Mehmet Özkan resmi web sitesindeki kendi köşesinden emekliliğini ilan etmişti ama 5 gün sonra yeni kurduğu alt yapı futbol anonim şirketinde “Müdürler müdürü” oldu...
Hoppala...
“Ördek şaşırınca suya tersten girermiş” derler ya... O misal herkes şaşırdı!..
Demek ki, emekliliğe üç beş günde alışamadı ki, yeniden işin başına döndü. Futbol tarihinde ilk kez antrenörlerini müdür yaptı, kendisini de baş müdür!..
Ve şöyle dedi: “Hayallerimin içinde var olan yepyeni bir dönem...”
Seyit Mehmet Özkan’ın bu yazdığından sonra aklıma Cristiano Ronald’nun sözü geldi: “Hiç uyanmak istemediğim bir rüyayı yaşıyorum..."
Oysa Altınordu’yu gönülden sevenler hiç bir zaman için rüyalarında değil, gerçek hayatta acı ve tatlı günleri yaşarlar... Kazanırken sevinirler, kaydettiklerinde de üzülürler ama asla küsmezler!
Daha önemlisi de, onların parayla pulla işleri olmaz.
Onların aklında; “Parasıyla şımarmayı öğrenen, insanlığından vazgeçer” sözü vardır. Bunu unutmazlar.
Günümüz sporunda artık parasız hiç bir şeyin olmadığı da bir gerçek.
Görüyorsunuz, okuyorsunuz, duyuyorsunuz...
Transferler peş peşe yapılıyor. Milyon dolarlar su gibi harcanıyor. Teknik adamlar, antrenörler, sportif, idari, oyuncu menajerleri, masörler, doktorlar, fizyoterapistler, malzemeciler aklınıza ne gelirse gelsin daha fazla parayı verene gidip, takım değiştiriyor. Argo bir deyimle onu satın alabiliyorsunuz ama taraftarın kalbindeki renk aşkını asla yerinden kımıldatamıyorsunuz. O takımına gönül veren taraftar, tır dolusu parayı getirseniz bile size dönüp bakmaz, kulübünü de satmaz!
Siz bakmayın adının amatör olduğuna...
O liglerde de artık parasız mutluluk olmuyor. Artık paran yoksa amatör liglerde de huzurun kalmaz, ömrün de uzun olmaz... Sürünür durursun!
Bize göre para, insanların birbirini avlamak için kullandıkları yemdir. Bazıları bunu öyle güzel kullanıyor, karşısındakini yemliyorlar ama geleceklerini yok ettiklerini para bitince anladıklarında da iş işten geçiyor...
Sorarım size; futbolun en dibinde, amatör liglerin en sonuncusunda, düşmenin bile olmadığı bir ligde paradan söz edilirse sonuç ne olur?
Adına amatör diyoruz da, icraata gelince hiç de öyle olmuyor. Ondan sonra kalkıyoruz “Ne olacak bizim futbolumuzun, kulüplerimizin hali?” diye dövünüp duruyoruz... Kulüpler de ağlanıp duruyor: “Bu borç batağından nasıl kurtulacağız?”
Çocukluk, delikanlılık, ağabeylik, babalık derken dedelik dönemindeyiz, daha doğrusu kendimi bildim bileli her platformda duyduğum klasik bir söz var: “Biz adam olmayız...”
Yanılmıyorsam bu söz Aziz Nesin’in bir öykü kitabının da adı...
Bir kere de doğru düşünüp adam olmaya çalışsak, ne olacak acaba?
Sadece spor mu? Değil... Her alan için yılların sözü bu!..
Sizce adam olabilecek miyiz?
Şimdi madalyanın diğer tarafını çevirecek olursak, futbolu yönetenlerin de aklı fikri parada olduğunu görüyoruz.
BAL (Bölgesel Amatör Lig) katılım bedeli 500 bin TL. olunca çoğu takım “Bizden bu kadar” diyerek katılmamayı tercih etti.
Türkiye Futbol Federasyonu amatör liglerde ilk kez (filiz) lisans çıkartacaklar için, 2004 ve daha küçük doğumlulardan 150.TL, 2000-2003 yılları arası doğumlulardan 4.000.TL, 1999 ve daha büyük doğumlulardan 10.000.TL. ücret alacak. Ayrıca lisansların vize ücreti de 150 TL. oldu. Takımın başında sahaya bir antrenör ve yöneticinin çıkma şartı var. Çıkabilmeleri için 500’er TL. ödeyip kart alacaklar...
Hem mecbur bırakıyorsun, hem de “parayı ver gir sahaya” diyorsun, girmediği an da cezayı kesiyorsun!
Diğer bedelleri yazmayacağım. Hele aktarma bedellerini hiç sormayın... Amatörler okuyunca canları sıkılacak yine sinir kat sayıları artacak, tansiyonları çıkacak!
Amatör kulüpler destek beklerken her yıl önlerine çıkan yeni engellerle de çaresiz durumda... Sponsor bulamıyorlar, belediyelerin durumları ortada. Birisine gidip de “bir top al” diyemiyorlar, çünkü bir topun bedeli en az bin lira... En az sezonda kullanılacak top miktarı 50 adet.
Bunun forması (bir iç saha, bir dış saha. En az 50 adet), şort, tozluk, tekmeliği var...
Deplasmana gideceksin. Servis ücretleri ortada...
Yakıcı sıcaklarda maç oynandığından içilen suyun haddi hesabı yok!
Alın elinize kâğıt kalemi yapın hesabınızı. Aslında rakamlar akılda tutulacak gibi de değil, büyüdükçe büyüyor... Şaşırmamak için en iyisi hesap makinesi!..
Ama ne yaparsanız yapın işin içinden çıkamayacaksınız. Sözüm ona amatörleri hep başrolde tutuyorlar ama yokları amatörlere oynatıyorlar...
Amatör kulüpler çaresizlik içinde boğuluyor. Ne geleceğini tahmin edebiliyor, ne de bu sevdasından vazgeçebiliyor...
Amatör ve profesyonel kulüpler arasında bir fark var.
Nedir biliyor musunuz?
Profesyoneller para gelmiyor, para gidiyor diye ağlıyor. Borç yükünü büyütünce de “Bana ne, kim öderse ödesin” diyerek çekip gidiyor. Amatörler ise cebindeki son kuruşunu verdikleri kulübü için gözyaşı dökmüyor, aksine daha çok mücadele ediyor... Unutmayın, eğer amatör yöneticilerin gözünde bir damla yaş olsaydı, kulübünü kaybetmemek için bir ömür boyu onu saklar, ağlamaz...
Aradaki fark nedir biliyor musunuz?































Yorum Yazın
Facebook Yorum