Günlük, haftalık ve sürekli yazanların her zaman “bu gün ne yazacağım” dediği de oluyordur. Gündemin yoğunluğundan tutun da, canının sıkkınlığından öte bazen insanın içinde yazmak da gelmez…
Derler ya; “İki elim kanda olsa yazarım.” İşte bu sadece laftan ibaret. İnsan bazen ne yazacağını da bilemiyor…
Bizim için konunun önemi yok. Gazeteci ruhunu başladığımız günden bu yana koruduğumuzdan, ilk günkü heyecanı halen yaşadığımızdan olsa gerek, 57 yıldır kâğıt-kalem, sonra daktilo ve sonunda da bilgisayarın tuşları en büyük arkadaşımız, sırdaşımız, yoldaşımız oldu…
Kimi yazdıklarımıza kızdı. Nasırına bastık, acı acıdı. Sağa sola saldırdı. Laf salatasıyla karın doymayacağının ve dağın basit bir üfürükle yıkılmayacağından haberi yoktu… Üfürdükçe, üfürdü… Nafile! Dik duruşumuzu bozamadı. Eğmedik… Eğilmedik! Eğmedik… Eğilmedik! O küçülürken, biz büyüdük…
Kimi yazdıklarımıza teşekkür etti… Cevabımız “Az bile yazdık, kusura bakma” oldu… Sevginin gösterildiği her yere saygımızla karşılık verdik, o zaman da onurlandırdık, onurlandırıldık. Günü kurtarmanın hesabını değil, geleceğin temellerini sağlam atmanın cesaretini gösterdik. Dilimiz dümdüz olmadı. Pürüzlü kalmaya devam etti… Gün geldi, çattı. Sevgi-saygı “ağabey kardeş”ten de öte, ölümsüz dostluğu pekiştirdi… Sonuçta dostluk kazandı.
Kimileri yazdıklarımıza “Aman sen de” dedi. Aldırmadık, alınmadık. Biliyorduk ki, doğru yolda ilerleyen biz, virajda patinaj yapan onlardı. Yine de; uçurumla karşı karşıya kaldıklarında elimizi dostça uzattık…
Kimileri yazdıklarımıza sessiz kaldı. Aman dikkat, fırtına öncesi sessizliği olarak algılayıp, her türlü tedbirimizi aldık… Belgelerle o sessizliği de bozduk!..
Bunlar neden mi?
Yaklaşık 50 yıllık hayat arkadaşımı, can yoldaşımı hastanenin yoğun bakımında bırakıp da, hastaneden eve gelip; alelacele bu yazıyı yazmamdan mı acaba diye de düşünüp duruyorum… Bugün yazdığım gazetenin o günkü patronu Ömer Dinçer’e “tamam haftada bir yazayım” diye verdiğim söz, değişen üç patrona karşın değişmedi. Biz de söz namustur.
Kaldı ki bu bugün bu işi profesyonel olarak, menfaat bekleyerek yapmıyoruz… Severek, gönülden yaparken, yerel basına destek olabilmenin, bir gazete daha kapanmamasının uğraşı içindeyiz. Aslında mecbur muyuz? Hayır. Bazen düşünüyorum, artık yazmasam mı diye?.. Biraz da gençler yazsın düşüncesi hep hâkim ama şöyle bir baktığımda da “biz de yazmasak, yazan da olmayacak” kanısına varıyoruz… Bizim kuşak mesleğinin doruk noktasında mutlulukla işini yaptı. Manen ve madden karşılığını aldı. Alın teri asla yerde kalmadı. Kendi işimiz gibi gece gündüz durmadan çalıştık, çabaladık. En iyisi için mücadele ettik… Bizler gibi patronlar da mutluydu.
Ya şimdi?
Boş verin…
Sizin de canınızı sıkmayayım. Zaten Altaylılar, Karşıyakalılar, Altınordular, Bucalıların canı çok sıkkın… Hepsi adeta burnundan soluyor!
Karşıyaka futbolda profesyonel liglerin son basamağında şu sıralar iyiden de öte… Zirvede olması gibi, sahadaki mücadeleci futbolu da ümit veriyor. İnşallah maratonun sonunda güneşi görürler. Bir üst lige çıkarlar… Sonra da adım adım gerçek yerleri Süper Lige doğru… O sırada da 12 yıldır içlerinde acı yara olan stadın da temeli atılıp, açılır... Stat ile ilgili fazla bir şey yazmayacağım. Hikâyesini öğrenmeniz için son yazdığım, kazancı Bostanlıspor’un alt yapısında kullanılmak üzere www.hepsiburada.com da satılan STAT kitabında bulabileceğinizi de satır arasında aktarmak istiyorum…
Yazı kaleme alındığında Karşıyaka futbol ve voleybolda liderlik koltuğundaydı. Futbolda 9 maçta 7 galibiyet 2 beraberlik ile zirvede yer alıyor. Voleybolda (1. Lig A Grubu) beşte beş ile durum çok iyi. Keyifleri kaçıran basketbol takımı. 6 maçta sadece bir galibiyet alabilen Kaf Kaf şu anda sondan 2. Sırada ve düşme hattında. Mutlaka üç ligde de bu derenin altından çok su akacak ama önemli olan boğulmamak… Bir yanda stat, diğer tarafta basketbol. Karşıyaka’da sıkıntı işte burada…
Transfer yasaklısı Altay adeta cadı kazanı. Futbol takımı 3. Ligde 9 maçta 1 galibiyet alabildi. 3 de beraberliği bulunan tarihi kulübün lokomotifi 12. Sırada ancak düşme hattındaki takımı averajla geçebilmiş. Siyah beyazlıların amatör branşlarına baktığımızda öylesine iç acıcı bir tablo da göremiyoruz.
İzmir’i 2. Ligde temsil eden ekiplerden Altınordu’nun durumu da içler acısı… Tesislerini satan, kulübü satılığa çıkaran Seyit Mehmet Özkan’ın önce “emekliliğe ayrıldım” açıklaması sonrasında “alt yapıda varım” diyerek oraya futbol şirketi kurması kafaları oldukça karıştırdı… Futbolcu satamayınca beklenen geliri elde edemeyen ve yatırımı kesen Özkan’ın Altınordu’sunu gelecek günlerde neler bekliyor? Ligde sondan ikinci durumdaki takım oynadığı 11 maçta henüz galibiyetle tanışamadı, sadece 4 maçtan beraberlikle ayrılabildi.
Voleybol ve cimnastik branşlarını özelleştiren kulüp bu alanlarda da faaliyetini sürdürürken, yönetimleri güzel işler yapmanın çabası içinde. Voleybolda Karşıyaka’nın da yer aldığı A Grubunda bulunan Altınordu ne yazık ki şu ana kadar beklenen başarıyı elde edemedi ve 6 maçtan sadece birini kazanarak altlarda kaldı. İzmirspor ile Edremit Belediyesi Altınolukspor’un ligden çekilmesiyle de düşmekten kurtulmanın rahatlığını mı yaşıyor acaba?
Bucaspor da futbolseverleri üzen İzmir’in bir diğer 2. Lig ekibi. 11 maçta galibiyet elde edemeyen sadece 3 beraberlik alarak son sırada kalan Bucaspor’un geleceği de endişe yaratıyor.
İzmirlilerin son durumu böyle…
Bekleyip göreceğiz, gelecek günler neler getirecek…
Taraftarlar gibi, biz de güzel haber bekliyoruz!..
Güzel haber bekliyoruz…































Yorum Yazın
Facebook Yorum