Son dönemlerde iki grup medya mensubu oluştu… Gazeteleri de ne yazık ki, sınıflandırdılar… Bu kendiliğinden mi yoksa bilinçli bir şekilde mi, bilemiyorum?
Bilinen ise gerçekler…
Şimdi siz, “çıkar ağzından baklayı” diyeceksiniz.
Mesleğimiz onurlu bir meslek. Bunu “Ben gazeteciyim” diyen herkes söyleyebilir. Zaten bizim dönemi yaşayanlar çok iyi bilir…
Ama son yıllarda “Ben gazeteciyim” demek o kadar kolaylaştı ki!.. Bazılarımız da “gazeteciyim” diyemiyoruz…
Konu burada başlıyor…
Eskiden alaylı-mektepli vardı. Son dönemde; bunlara inşaatçı, emlakçı, fırıncı, otomobilci, borsacı… Yani aklınıza gelen her meslek grubundan bir gökkuşağı oluşumu eklendi…
Kim ne derse desin. Ne söylerse söylesin…
Doğru bildiğimiz işi yapar ve elmalarla, armutları… Siyahla beyazı bir birine karıştırmayız. Gri yoktur. Net renk!..
Gelelim; iki grup medya mensubu dediğimiz konuya…
Bir grup sessiz sedasız işini doğru yapanlar. Ekmek parası veya keyfi, bir nevi “mesleki hastalık” olduğundan… Sizin anlayacağınız bila ücret hizmete devam edenler…
Diğeri de; mesleği, gazetesi, işi gücü olmayan, başka işler peşinde koşan, kendisine süs vererek, sanki Alman Bild, USA Today Gazetelerinin sahibi veya genel yayın yönetmeni havasına bürünenler… Köşesi olmadan köşeyi dönmeye çalışanlar!
Bilmezler ki; Japon Yomiuri Shimbun, Asahi Shimbun ve Mainichi Shimbun dünyanın en yüksek tirajlı gazetelerinden ilk üçüdür…
Onların bildiği yemekler, kokteyller, geziler, kahvaltılı basın toplantıları, hediyelerin dağıtıldığı, iş gezileri, açılışlar, fuarlar… Dahası var da!..
İnanın onlara bizler “gazeteci” demiyoruz. Zaten onlar da kendilerine gazeteci diyemiyor. “Gasteci” yakıştırmasını yapıyorlar!..
Bu gasteciler ne iş yapar?
Onlara sormak lazım…
Bize siz sporu sorun. Doğayı, tarihi, mesleki sorunları, amatör spor branşlarını sorun. Sakın paralı işlerden, yani ekonomiye, özellikle de siyasi konularına girmeyin. Bilmeyiz, anlamayız!.. Bildiğimiz iki artı ikinin dört ettiğidir… Bir de seçim zamanı gizli alanda kullandığımız, nereye olduğu bizde kalan oy vardır, o kadar…
Oy dedim de aklıma spor kulüplerinin genel kurulları geldi…
Karşıyaka’da yine seçim gündemde… Altay da, bu heyecan yaşanacak gibi...
3. Lige de düşürdüler ya!..
Siyah beyazlılar için söylenecek söz çok ama bizde yok. Geçen hafta konuyu ele aldık. Şimdilik bu kadar yeterli.
Sosyal medya çıktıktan sonra herkes ahkâm keser oldu.
Tribünler özgürlük yuvası. İsteyen istediği kadar ve çeşidi bol küfür ediyor, asıyor, kesiyor. İstifasını istiyor…
Yetmedi mi? Eline ne geçirirse onu sahanın ortasına atıyor!..
Ne olacak, ceza ona mı? Kulübe yazıyor…
Ödesin yönetici!..
Kurunun yanında yaş da yansın!
Herkes bekliyor. Tribünler ne zaman fair play ruhunu taşıyacak acaba?..
O kişiler; su şişesinin hakeme, rakip takım oyuncusuna atmak için değil de; kendisi veya bir başka canlının içmesi için suya kullanılmak üzere icat edildiğini nasıl öğrenecek?
Diğerlerinden söz etmeyeceğim…
O kadar komik ki… Aynaya baktıklarında sanki hiçbir şey olmamış gibi “Ben takımımı çok seviyorum” demezler mi?
Sen takımını sevmiyor, sövüyorsun… Dövüyorsun!..
O seyirciler de inanın bizim “gasteci” dediğimiz takıma benziyor…
Stephan King’in şu sözünü seviyorum: “Gerçek olamayanlar, gerçeklerle yüzleşemez."
Pickleball oynar mısınız?
Son dönemlerde dünyada çeşitli spor dalları türemeye başladı. Bunların pek çoğu da “Gelişmekte olan sporlar” olarak ülkemiz spor gündeminde yerini aldı. Şimdi ayrıntılara fazla girmeden sizlere sevilerek oynanan ve üç branşın karması gibi olan bir spordan bahsetmek istiyorum.
Oyunun adı da oldukça ilginç. Aslında bildiğiniz bir hayvandan türetilmiş. Oyunun ilk oynandığı yer olan Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington eyaletindeki Kitsap İlçesi'nde bir ada şehri olan ve Bainbridge Adası adını taşıyan yerleşim alanında yaşayan Joel Pritchard’ın ailesinin pickleball adını taşıyan köpeğine dayandırılıyor. Uluslararası Federasyonda bilgi bu kadar…
Siz buna takılmayın…
Spor çok zevkli. Öncelikle tenis, masa tenisi ve badminton gibi sporlardan esinlenilmiş ve bu üç sporun karışımını andıran bir spor.
Sizin anlayacağınız bir taşla üç kuş vurmak gibi…
Genellikle iki veya dört oyuncu arasında, düşük bir file kullanılarak oynanan; oyuncuların, özel raket ile delikli plastik topu birbirlerine vurarak karşı tarafa geçirmeye çalışması olarak düşünün. Masa tenisi gibi, badminton havasında, tenis ayarında…
Adı da Pickleball…
“Oynadın mı?” diyecek olursanız. Evet, oynadım diyeceğim… Çünkü benim yaş grubuma da müsait. Aslında farklı yaş gruplarından ve yetenek seviyelerinden insanlar için uygunluğu olan bir spor. Açıkçası, çocuklardan, gençlerden yaşlılara kadar her yaş grubundan insan pickleball oynayabilir. Hem rekreatif (günlük hayatın yoğun temposu içerisinde kendimize ayırdığımız zamanları ve bu zaman diliminde gerçekleştirdiğimiz faaliyetleri ifade eder) hem de rekabetçi oyuncular için popüler bir seçenek.
Bu spora düşük yoğunluklu bir aktivite olarak başlayabilir zaman içinde de, daha rekabetçi bir seviyeye taşıyabilirsiniz.
Sonra saha da kolay…
Pickleball, genellikle tesislerde veya açık hava kortlarında oynandığı gibi, hızlı öğrenme eğrisi nedeniyle yeni başlayanlar için de uygun. Üstelik eğlence, sosyalleşme ve fiziksel aktivite amacı ile oynanacağından keyifli. Her sporda olduğu gibi terletecek. Onun için de refleksleri, koordinasyonu ve dayanıklılığı geliştirmek için de iyi bir fırsat olacak diye düşünmeden de edemiyorum.
Şimdi siz “bunu nerede oynayalım” diyeceksiniz. O zaman size kulübün sloganıyla yanıt vereyim: “Sporda geleceği görenlere doğru adres: Bostanlıspor…”
Bekliyoruz…
İzmirspor yine hayal kırıklığı…
Türkiye Süper Liginde bir dönemin fırtınalar yaratan, Denizli Horozu gibi sesini gür duyuran Denizlispor profesyonel lige veda ederek, BAL’a düşerken bir başka Denizli ekibi Denizli İdmanyurdu BAL’dan Türkiye 3. Ligi’ne yükseldi…
İzmir ve Ege takımlarına baktığımızda başarılı olana rastlamak mümkün değil. Siz şimdi “Fethiye İdmanyurdu şampiyon oldu, 3. Lige çıktı” diyebilirsiniz ama o Fethiye bildiğiniz Muğla Fethiye değil… Bursa’nın Nilüfer ilçesinin bir mahallesi…
Bursa’da bir de Akhisar var biliyor musunuz? O da İnegöl de bir mahalle…
Neyse…
Dönelim İzmirspor’a…
Şimşekler bu yıl da hüsrana uğradı ve BAL’da ligi 6. Sırada tamamladı. Yani bu yıl da kayıp. Büyük bir hayal kırıklığı…
Şimşekler için ligi özetlersek; ne şiş yandı, ne de kebap…
Son yıllarda büyük yatırım, ancak idari hatalar yapan İzmirspor futbolseverleri gerçekten üzüyor. Artık göstermelik değil, gerçekten silkinmeli…
Yorum Yazın
Facebook Yorum